top of page
  • Writer's pictureDeniz Mistepe

Camiler ve Mülteciler


Cami ve huzur… Ne zaman kaçmak istesem aklıma ilk gelen yer. Sessiz, sakin, ferah, belki şefkatli bir kucak, belki özlemle hatırlanan güzel anlar.

Çocuktum. Samsun’un Vezirköprü ilçesinde bir mescit vardı. Vakit namazları için camiye gittiğimizde bizlere çikolata dağıtan stajyer abileri hatırlıyorum. Yıllar sonra yaşım on bir olduğunda bu defa dershanede karşıma çıkan görünüşte farklı ama ruhta aynı abiler. Son gün sabah namazı sonrası ayrılacaklardı fabrikadan. Namaza kalkamamıştım. Hoşça kalın diyememişlerdi ama çikolataları bırakmışlardı Hocamıza. Güzel insanlar unutulmuyor. Mekânları güzelleştiren insanlar.

Penceresi odacık olan camilere hep daha fazla ilgi duymuşumdur. Orada oturup dışarıyı seyretmenin huzurunu başka anlarda bulamıyorum. Kitap okumak için de birebirdir. Uyuya kaldığım zamanlar aklıma geliyor. Kimsenin gelip rahatsız etmediği, huzur içerisinde gelip geçen anlar.

Avlusunda oturup sohbet eden insanlar ve orada içilen çaylar da aklımdadır. Şadırvandan gelen su sesi, ağacın gölgesi, iki vakit arası edilen sohbetler…

Cami hayatın ta kendisi benim için. Beş vaktin değil her anın mekânı.

Maalesef kilitliyoruz camilerimizi. Hırsız girer diyoruz. Bir hırsız için bin muhtaç gönlü kapıdan çeviriyoruz. Namazdan namaza açıp kapatıyoruz, kalplerimiz gibi.

Hocanın önderliğinde, mahallelinin desteğiyle yaşayan camilerimiz olmalıydı o mekânlar. Evsizlerin barınabileceği, açların her daim yemek bulabileceği, muhtaçların sığınıp yardım görebileceği…

Evi olmayan için zordur hayat. Duş almak ister alamaz. Yazın idare eder açıktaki çeşmelerde, kışın onu da bulamaz. Gündüzü atlatır bir şekilde, gecenin karanlığı ve soğuğu gelip yakaladığında dayanamaz. Uyur bir daha uyanamaz. Oysaki şehrin her yerine dağılmış camiler boştur, sıcaktır. Gelir dayanır demirden koca bir kapının önüne. Allah’ın mekânını kilitlemiştir “kul”. Açmak ister ama açamaz. Kilidi kapıya değil kalplere vurmuştur farkında olmadan.

Sadece insandan değil, sokaklardaki mahlûkattan dahi sorumlu olmamız gerekirken, kapatırız kapıları, kilitler vururuz üzerlerine. Garipten geçtim, komşudan haberimiz yoktur. Bir tas çorba vermeyi unutturmuşlardır bizlere.

Camiyi cami yapan değerler neydi? Hatırlayan kaç kişi kaldı? Bilerek, isteyerek, kastederek devlet eliyle sildiler belleğimizden. Diyanet İşleri Başkanlığı diye bir şey uydurdular. Anayasa’da laik olduğu yazılan ülkede yaptılar bunu. Ne laiklikten haberleri vardı, ne dinden, ne diyanetten. Senin inancını sana, benim inancımı bana sattılar akılları sıra. İçini boşaltana kadar uğraştılar. Geriye kilitli, bomboş mekânlar bıraktılar.

Komşumuz Suriye’den gelip geçtiğim zamanlar düşüyor aklıma. Yol sorduğum, ağabey gel bir çay iç diye kolumu bırakmayan çocuklar hayatta mı acaba?

Misafir edemedik onları. Oysa camilerimiz vardı bizim.

Kilit vurmasak camilere, Câmi olabilsek, kaçar mıydı onca insan?

Perişan olur muyduk böyle?

...

69 views0 comments

Recent Posts

See All
bottom of page