top of page
  • Writer's pictureDeniz Mistepe

Kanal projesi ve estetik I


Tarih: 1563

Mekân: İstanbul

“Ser-Mi'mârân ve Mühendisân-ı Devrân Sinan Ağa'ya hil'atler giydirüb, "Âhar tavr ve üslûb-ı mergûb üzre müceddeden her ne denlü mâl-ı ferâvân sarf olunursa makbulümdür"diye buyurup...

Günün son teknolojisine uygun, medeniyetimizin estetik kavrayışına hitap eden tarzda... Uğurda ne kadar para harcanırsa kabulümüzdür...”

Yukarıdaki cümle, büyük felaketten sonra İstanbul şehrinin yeniden inşası öncesinde Kanuni'nin mimar Sinan'a tembihidir. Beş asır sonra Türkiye’yi yeniden inşa etmek isteyen bizler için, ciltler dolusu eserden daha fazla anlam içeriyor Kanuni ve ekibinin ufku. (Mekânları cennet olsun.)

Bir şehrin yapılandırılmasında en fazla üzerinde düşünülmesi gereken kavram ‘estetik’tir benim için. Şehir, insanın hayat performansı içerisinde en önemli sahnelerden biridir. Bu sahnenin dekoru ile insan ruhu arasındaki duygusal ilişki, o toplumun geleceğini direk etkileyebilecek aşkın da ateşidir.

Şehrin sakinleri, sahnenin sahipleridir. Ve dekorun tasarlanmasında en fazla söz sahibi olması gereken, hayat denilen performansın oyuncularıdır. Sahneyi anlamlandıran, o dekora hayat veren ruhlar ve o ruhları besleyen dekorun estetiğidir.

Politikacılar! , tasarımcılar, mimarlar, mühendisler kadar, şairler, müzisyenler, heykeltıraşlar, ressamlar, tiyatro oyuncuları, din adamları, psikologlar, moda tasarımcıları, sokak satıcıları, taksiciler, eşcinseller, evsizler hatta turistlerinde katkısı olmalı dekorun tasarımına… O sahnede rol alan ve söyleyecek bir sözü olan her oyuncuyu dinleyebilecek ve daha önemlisi anlayabilecek profesyoneller yer almalı projenin merkezinde.

Kanuni’nin işaret ettiği estetik bakış açısı, güzeli arayan, duygulara hitap eden, insana ve onun taşıdığı ruha odaklanan hayat ile sanatın dansıdır. Estetik, insan ile içerisinde var olmaya çalıştığı gündelik hayatın aşkıdır.

Sözü burada mimar arkadaşım Sevgili Çağlar Demirdoğan’a bırakmak istiyorum:

“Türkiye’nin yenilenme projesi, şehirlerin ruhunda kalıcı tahribatlara yol açtı. Her şehirde aynı tarz kavşakları, aynı kaldırımları, aynı raylı sistemleri, aynı toplu konutları yapıp kentin ruhunu yok ettik. Bu eleştirim yapılan hizmete değil, hizmetin yapılış tarzınadır.

Kent; yollar, kaldırımlar, binalardan ziyade, taşlardaki insan izleridir. İnsan mağarada yaşamaya başladı ama ilk işi duvarlarına hayatını resimlemek oldu. İnsanın fıtratında sanat var, ahenk var, uyum var, simetri var. Aynı zamanda çelişkiler var…

…Sanattan mimariye, edebiyattan maddi ilimlere kadar Batı modernizmi, İslam medeniyetinin teoride kalmış, uygulanamamış ya da algılanamamış kavramları ile temel alanlarda çelişmedi. Müslüman toplum İslam medeniyetinin estetiğini yeniden keşfetmeye başlıyorken, Batı toplumu da kendi modernizm anlayışının eksik yönlerinin farkına varmaya başladı yakın zamanda.

Yeni ve nitelikli bir kentsel dönüşüm örneğinin Türkiye öncülüğünde gelişmesi için bir fırsat var önümüzde. İslam medeniyetini yeniden algılamaya başlayan ve Batı modernizmini içselleştiren akil insanlar değişim sürecini iyi okuyabilmeli. Sanat, bilim ve teknik entelektüel alt yapı eksikliğinin süreci engellemesine izin vermemelidirler.“

Sevgili Çağlar’ın temas ettiği nokta ile Kanuni’nin dikkat çektiği teknoloji - estetik birlikteliği, modern şehirleşme ile o kentin ruhu arasındaki hassas ilişkiyi en yalın şekli ile özetliyor.

Tasarım odaklı tutku ve deneyimlerin, bir yaşam biçimine dönüşmesi ve şehirleşme anlayışımızın bu değişimden nasıl etkileneceği konusuna da değinmek istiyordum bugün. Yerimiz kalmadığından bir sonraki yazıda detaylı analiz ve örnekler ile devam edeceğim konuya.

34 views0 comments

Recent Posts

See All
bottom of page