top of page
  • Writer's pictureDeniz Mistepe

Beklemek


Günlerdir bu an gelmesin istiyordu.

Ya oturup o kayboluşa şahitlik edecek ya da kaçıp gidecekti.

O’nu son bir defa göremeyecek, son bir defa gülümsemesi ile gülümseyemeyecek, sesini duyamayacaktı.

Ne zor bir seçimdi bu!

Son defa görüp sonsuza kadar kaybetmek ile anılarla dolu mekândan görmeden kaçıp, bir umutla yaşamaya devam etmek.

Dalgalar oturduğu sandalye ile denizi ayıran tahta iskeleye vuruyordu. Suların sesinin hüzünlü olabileceğini hiç düşünmemişti.

Bir kaç dakikalığına sahip olduğu hayaller de kaybolup gitmişti dalgalara karışıp.

Martı hala ona bakıyordu.

Ne olurdu sanki alıp götürseydi onu uzaklara?

İstanbul hiç olmadığı kadar üzerine geliyor, boğazın suları sürekli yükseliyordu sanki.

Kalkıp gitmek ne zordu. Ya beklemek?

Hangi elbisesini giymişti? O çok beğendiği paltosu üzerinde miydi? Saçları düz müydü, yoksa dalgalı mı son defa onu gördüğü gibi.

Ne istediğini sordu garson…

Kaybolmak istiyordu ya da kaybolmamasını.

Bu son buluşma olmasın istiyordu.

Bir şekilde o kafeye sürüklenmişti yine.

O kadar erken gelmişti ki, ondan başka kimse yoktu mekânda.

Birkaç garson, bir kedi, bir martı, boş sandalyeler, boğazın serin rüzgârı ve onun hayali.

Birini bekliyorum dedi.

Oysaki birini kaybetmek için son anı bekliyordu!

Kendine sormaktan bıkmadığı soru tekrar yankılandı.

Cevapsız olan bu soruya herkesin bir cevabı olması ne garipti.

Bu şehri hiç sevmezdi. Kalabalığından şikâyet ederdi hep. Şehir onu hiç kabul etmemişti. Aslında kimi kabul etmişti ki bugüne kadar?

İlk defa şehirle bir anlaşma yapmıştı. O bu şehirde olduğu sürece sevmeyi deneyecek ve ziyaret edecekti burayı.

Ve şimdi araları yine bozulmak üzereydi şehirle, yine sahipsiz kalacaktı.

Saniyeler günler gibi geçerken sürekli denize bakıyordu. Kapıya bakmak istemiyor, hiç unutamayacağını bildiği geliş sahnesinden kaçıyordu.

Bir ömür peşini bırakmayacağını biliyordu o anın. Daha önce yaptığı hataları bir defa olsun yapmamak için zorluyordu kendini.

Koltuğun üzerinde duran bavulunu ve paltosunu düzeltti. O geldiğinde dağınık görünmek istemiyordu.

Oysaki o bavulla hiç bitmeyen yolculuğu dağınıklığın ta kendisi değil miydi?

Darmadağın hayatının yansıması…

Karşısında duran köprüye baktı.

Binlerce kilometre olan mesafe azalmış ve aynı şehirde olmanın gerçeğiyle metrelere dönüşmüştü.

Mesafeler ne garipti. Belki de birkaç metre ötede kafenin kapısının önündeydi. Geldiğinde elinden tutacak ona sarılacak ve lanet olası mesafeler bir anlığına da olsa ortadan kalkacaktı.

Zaman o an durmalıydı işte.

Duramazsa, ara tekrar açılmaya başlayacak ve bir daha hiç kapanmayacaktı tekrar.

Verdiği parfümü çıkardı cebinden. Kokladı tekrar. Belki zamanı yeniden yakalamak istediği her anda lazım olacaktı bu koku.

Tekrar denize baktı.

Beraberken bir anlamı vardı onu seyretmenin.

Ya şimdi?

Aşk Kahvesi * İstanbul * 2012

...

85 views0 comments

Recent Posts

See All
bottom of page