Her hangi bir din, mezhep, dil, ırk ve veya birey, devletin kanatları altından sıyrılmak yerine, devlet bizi neden tanımıyor diyorsa, o noktada var olma fonksiyonunu tüketmiş demektir.
Devletin görevi tanımlamak değil, tanımlanmış olanı tanımaktır.
Eğitim sistemi, bireyi, devletin kölesi olacak şekilde programlamış, aksi her türlü düşüncenin de vatan hainliği olduğu yalanına inandırmıştır.
Birey ve devlet arasındaki bu saplantılı ve sapıkça ilişki, Türkiye’nin önündeki en büyük engeldir.
Maalesef toplum kendi çıkarlarına göre devleti konumlandırıp, işine geldiği noktada kutsallaştırırken, çıkarları örtüşmediğinde düşmanı olarak algılar.
Oysaki devlet, bireyin negatif ya da pozitif algısı ile şekillenecek bir yapı değildir. Tam tersine devlet nötr, birey ise kutup olmalıdır.
Bugün Türkiye’deki bütün tartışmalar devletin birey üzerindeki konumuna odaklanmıştır. Olması gereken bunun tam tersidir.
Toplum kendine ait olan değerleri devlet tarafından onaylatmaya kalktığı sürece kimlik bunalımından kurtulamayacaktır.
Örneğin, bir inancın mezhepsel yorumu, devlet tarafından aidiyet istiyorsa, orada inanç yerini güç savaşına bırakmış, devlet ise iddia ettiği laik yönetimin tamamen dışına çıkmış demektir.
Türkiye’de bilinçli olarak yanlış şekilde tanımlanmış olan laiklik kavramı, bugün yaşanılması muhtemel mezhepsel ayrılığın da temelini oluşturmaktadır.
‘’Türkiye laiktir!’’ sloganı dahi, ileride, ihtiyaç olduğunda oluşturulabilecek kaos ortamı için zemin teşkil etmekte ve toplumun ayrıştırılmasında önemli görevler için her fırsatta kullanılmaktadır.
Israrla anlamak istemediğimiz bir nokta var:
Yanlış tanımlar üzerinden doğruyu bulmaya çalışıyoruz!
Takdir edersiniz ki bu bir kaostur ve bu şartlar altında çözülmesi söz konusu bile değildir.
Türkiye halkını bilinçli olarak yanlış kodlanmış programa benzetiyorum ben. Doğru komutları girseniz dahi yanlış sonuçlar veren bir sisteme sıkışıp kalmış, umutsuz bir toplum.
Dünden bugüne yaşadığımız bütün bu bunalımların temelinde bu yanlış kodlamalar vardır ve insanımızın yeniden başlat (reset) düğmesi maalesef sökülmüştür.
Özetle Türkiye’de insanlar, devletin onlar için olduğunu unut(turul)muştur.
Varlıklarını devletin varlığına armağan etmiş ve bunu sorgulamadan da uzaklaşmışlardır.
Bugün darbecileri sahiplenen zihniyet ile AKP’yi sorgulayamayan ve kutsayan zihniyet, az önce bahsettiğim toplumsal yığınların farklı yansımalarıdır.
Her ikisi de varlığını devlete adamış, soru soramamak ve doğru cevapları bulamamak üzerine programlanmıştır. Ağır konuşuyor olmam gerçeklerin üzerini maalesef örtmüyor efendim.
Türkiye insanı, okullarda ezberletilen bu dayatılmış tarihten, ideolojilerinden, yalanlarından ve tapınmalarından kurtulmak zorundadır.
Kurtulamazsa eğer, dışarıdan gelecek bir güç tarafından uykusundan uyandırılacak ve fakat, hiçbir şey bir daha eskisi gibi olmayacaktır.
....
Comments