Bir sorun tanımlanırken üzerinde durulması gereken en önemli nokta, sorunun kaynağıdır. Özellikle sorun zamana yayılmış ise, içerik bütünsel açıdan ele alınmalı ve süreç içerisindeki değişimler bütünüyle irdelenmelidir.
Tanzimat dönemine kadar uzanan kıyafet tartışmalarını incelediğimizde, sorunun kadının kıyafetinden daha çok, modernleşme tartışmaları gölgesinde yapılan güç mücadelesi olduğunu görürüz.
Bu güç mücadelesinde simgesel rolü olan başörtüsünün, Müslümanların sancağı olarak algılanması benim açımdan çok doğru bir değerlendirme değil. İnançlı insanlardan daha çok başörtüsü üzerinde söz sahibi olan ve onu kendi çıkarları adına kullanan kesim adına böyle bir yakıştırma yapmak daha doğru bir yaklaşım.
Yasaklayıcı uygulamaların şiddetlendiği dönemler ile devlet içerisindeki kanunsuz yapılanmaların gelişimini hızlandırdığı dönemler arasında ciddi bir paralellik görüyoruz. Sorunun başlangıcı kabul edebileceğimiz dönem ile bu yapılanmaların devlet içerisinde etkinleşmeye başladığı dönemin aynı olması da üzerinde durulması gereken diğer bir nokta. Özellikle milli şef ile başlayan ve darbeler ile devam eden süreçte yapılan haksızlık ve zulümler en şiddetli noktaya ulaşıyor.
Süreç içerisinde bazı kırılma noktaları da göze çarpıyor. Bunların ilk örneklerini Demokrat Parti döneminde görüyoruz. Açılan Kuran kursları ve yeniden Arapça okunmaya başlanan ezan kolayca aklımıza gelebilecek geriye dönük iyileştirmeler. Bir darbe ile sonuçlanan bu kırılma donemi, inançlı insanların aleyhine kullanılan birçok simgenin de tarihe karışmasına sebep oluyor. Yanlış olarak ele alınan ve çarpıtılmış laiklik anlayışımıza borçlu olduğumuz benzer sorunlardaki kırılmalara Eski Cumhurbaşkanımız Özal döneminde de şahit oluyoruz.
Açıkçası atılan adımlar hiçbir zaman yeterli olmuyor ve tam anlamıyla çözülemeyen sorunlar daha büyük travmaları da beraberinde günümüze kadar getiriyor.
Bana göre bu sorunların en önemlisi başörtüsü ve kadının özgürlük alanı. Doğrudan kadının toplum içerisindeki rolü ile bağlantılı olduğu için.
Direk olarak inançlı kadınları, dolaylı yoldan tüm toplumu etkileyen başörtüsü sorununu geniş bir perspektif ile ele aldığımızda toplumsal etkileri daha net görebiliyoruz.
Kadınların eğitim hakları konusunda çok önemli engelleyici etkiye sahip olan başörtüsü yasakları, hayatlarının geri kalan kısmında da zincirleme olumsuz etkiler meydana getiriyor.
Mesleki profesyonelliğe ulaşmalarını sağlayacak eğitim alma hakları ellerinden alındığı için, çalışma hayatına girerken fırsat eşitliğinden mahrum kalıyorlar ve bu ekonomik bağımsızlıklarını sekteye uğratıyor.
Kendilerini yetiştirebilen istisnai örnekleri bir kenara bıraktığımızda genelde entelektüel açıdan da yetersiz olarak hayata atılıyorlar. Bu durum onları erken yaşta evlenmeye ve olması gerekenden daha az verimli bir hayata sürüklüyor. Ya da bilinç altlarındaki kalıcı hasarı bir şekilde topluma geri aktarmalarına sebep oluyor.
Aynı şekilde üzerlerinden yapılan siyasi ve güce dayalı tartışmalar nedeni ile toplumun ekonomik olarak güçlü, hatta anormal bir şekilde daha eğitimli kesimi tarafından önyargılar nedeni ile dışlanıyorlar. Ve bu dışlanmışlığın psikolojik sarsıntıları ile hayata devam etmek zorunda kalıyorlar.
Ciddi maddi ve manevi negatif etkiler altında yaşamak zorunda kalan başörtülü kadınların yetiştirdiği çocuklar da sürecin bütün olumsuz etkilerini hayatlarının başlangıcından itibaren hissediyorlar. Ve bu toplumu tabandan tavana saran bir çıkmaza hapsediyor.
Sonuç olarak başörtüsü sorunu, kadını hayatın daha aktif kulvarından dışlayıcı etkisi ve toplumsal yapının temel direklerinde onarılması çok zor hasarlar meydana getiren travmaları ile özgürlük ve insan hakları karşıtlarıyla kol kola gezen derin güçlerin vazgeçemediği unsur olarak hayatımızda yerini korumaya devam ediyor.
Bugün yoğun olarak tartışılan ve başörtülü kadınları tekrar gündemin birinci konusu haline getiren siyasi taraf olma konusunu birde yukarıda açıklamaya çalıştığım çerçevede değerlendirmekte fayda var.
Son asırda periyodik olarak gücünü kaybetmeye devam eden hukuksuz yapılanmaların, ellerinde kalan son ve en etkili sancağı, mücadeleyi kaybetmedikleri sürece teslim etmeyeceklerini ve bu uğurda daha önce denemiş oldukları her yolu tekrar gözü kapalı deneyebileceklerini ve denediklerini unutmamamız gerekiyor.
Başörtüsünün siyaset üstü, kadın hakları ve özgürlükler merkezli mücadelesinde asıl görevin fedakâr kadınlarda olduğunu düşünüyorum. Bu sorunu erkeklerin çözmesini bekledikleri sürece bir iyileşme olamayacağını anlamaları gerekiyor artık.
Daha önemlisi bu sorun çözülmeden ülkede kalıcı bir iyileşmenin beklenmemesi gerektiğini hepimizin anlaması gerekiyor.
Comentarios